Kitap – Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley

Cesur Yeni Dünya, son yılarda yayınevinin de katkısıyla kitapçılarda gördüğümüz popüler bir kitap. Çok gördüm ama bir türlü almamıştım. Daha sonrasında çok sevdiğim bir dostum kitabı okuduktan sonra ısrarla benim de okumamı istedi. Kitaba ilk sefer başladığımda bir 100 sayfa kadar okuyup devamını getirememiştim, nihayet 3 hafta önce bitirebildim. Aşağıda yazdıklarım kitap hakkında derin spoilerlar içermektedir.

Distopya kitaplarını, filmlerini ve dizilerini her zaman çok sevmişimdir. Bu tür kitaplar için George Orwell’in 1984’ü ve Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı bu türün en iyi örneklerindendir. Bu senaryolardan birini önümüzdeki süreçte biz göremesek de yaşayacağımızı düşünüyorum. Distopya kavramı ütopya kavramının tersi olarak kullanılır, hayal edilen güzel yerin aksine genellikle otoriter, baskıcı bir sistemin toplumunu ifade eder. Distopik toplumlar genellikle toplumdaki politik, ekonomik, teknolojik ve dini problemlere dikkat çekmek için kullanılır. Kitap 1.dünya savaşı ve 2.dünya savaşı arasında, dünyanın yeni düzene gebe olduğu 1932 yılında yazılmış. Bu dönemdeki fakirlik, karamsarlık ve savaş çığlıkları Huxley’i karamsarlığa sürüklemiş ve bu kitabın ortaya çıkmasının sebebi olmuştur.

Kitap giriş kısmı olmadan direkt sizi olayların içerisine alıyor. 26.yüzyılda Londra şehrinde geçen kitap Ford öncesi ve Ford sonrası diye 2 kısma ayrılmaktadır. Henry Ford bu dünya düzeninin tanrısı olarak görülmektedir. Cesur Yeni Dünya Ford sonrası 682 yılında geçmektedir. Bunun sebebi de üretim bandı yaratıcısı olarak dünyadaki dengeleri ve temelleri değiştiren kişinin Henry Ford olmasıdır.

Toplum tek bir devlet tarafından yönetilmektedir, devletin 3 sloganı vardır; Cemaat, Özdeşlik ve İstikrar. Kitapta anlatılan devletin adı Dünya Devleti’dir ve bu devlet, iki milyar nüfuslu, kişilerin sadece on bin soyadını taşıdığı, hiçbir kaynağın sınırlı olmadığı ve herkesin mutlu olduğu bir yerdir. Bu dünyada doğum, üreme, anne&baba, kitap, çiçek, duygusal tüm kavramları birer hakaretmiş ve yüz kızartıcı bir suçmuş gibi karşılanmaktadır. Toplum 5 ayrı sınıftan oluşmaktadır; “Alfalar”, “Betalar”, “Gamalar”, “Deltalar” ve “Epsilonlar” dır. Kuluçka ve Şartlandırma Merkezinde üretilen bebekler 5 ayrı sınıfa ait olarak tüpler içerisinde üretilir ve dünyaya gelirler. Bireylerin annesi ve babası yoktur, annesi de babası da devlettir. Normal düzenden farklı olarak bireyler bu merkezlerde kendi sınıfını aşırı benimsemiş olarak şartlandırılırlar, bu sayede en zayıf sınıf olan Epsilonlar hiçbir zaman Alfa veya Beta olmak istemez, buna özenmez. Alfa ve Beta’lar müdür, idareci gibi işlere sahipken, Epsilonlar, Deltalar fabrikalarda işçilik vb. işlere sahiptirler. O sebeple herkes olduğu sınıfta ve işlerinde mutludurlar. Bu toplumda herkesin spesifik bir görevi ve sorumluluğu vardır. Bu işlere daha iyi uyum sağlayacak şekilde de şartlandırılıyorlardı. Hastalık yoktu, mutsuzluk yoktu, yaşlanmak yoktu. Herkesin kendini mutlu hissettiği mükemmel bir dünyaydı bu ama duygular da yoktu, bizi biz yapan kavramlar da yoktu.

Kitabın salt bir özetini yazmak istemiyorum. Kitaptaki bana göre asıl kısımlar, yani dünyayı tanıttıktan sonra gelişen olaylar, Bernard Marx’ın sorgulamalarıyla başlıyor. Bernard bir Alfa olmasına rağmen üretim hattındaki bir hata sebebiyle Delta fiziğine sahiptir. Bernard’ın sorgulaması da o hatadan kaynaklıydı. Bernard sürekli mutlu hissettiren, bir gramı bin müsibet savuşturan soma denilen haplardan almak istemiyordu, dış dünyayı merak ediyordu, salt bir cinsel birliktelik istemiyordu, düşünüyordu, biriyle birlikte olmadan önce onu tanımak istiyordu, heyecanlanmak, aşık olmak istiyordu. Aslında Bernard insan olmak istiyordu. Bernard dünya devletinin sağladığı istikrarı, düzeni sorguluyordu, merak ediyordu.

Bir gün Lenina isminde, güzel bir kız arkadaşıyla dünya devleti sınırları dışında yer alan vahşi bölgeye gitmeye karar verdiler. Vahşi bölgede daha önce dünya devletinde yaşamış bir kadınla ve onun oğlu “Vahşi” ile tanıştılar ve onu dünya devletine götürmeye karar verdiler.

Bu kısımda Vahşi’nin Lenina ile olan ilişkisini, bu hayata uyum sağlayamayışını çok derin bir şekilde görme fırsatı yaşıyoruz. Shakespeare’in olmadığı bir dünya, aşkın olmadığı bir dünya, üzüntünün olmadığı, hüznün olmadığı, felsefenin olmadığı bir dünyanın ne kadar yaşanılması güç bir yer alacağını çok iyi anlamamızı sağlıyor. Bunların dışında en önemlisi belki de özgür irademizin olmasıdır. Bütün hayatımızın şartlandırma yöntemiyle kurgulandığı fikri kulağa çok korkunç geliyor. Daha doğmadan sınıfımızın, görevimizin belli olduğu bir dünya, sınıfımızı ve görevimizi çok sevmemiz ve kötü hissedecek olsak dahi hızlıca mutluluk haplarımızı alarak, istediğimiz kişiyle sevişerek yaşadığımız bir dünya. Uykumuzda şartlandırıldığımız için bunun farkında bile olamıyoruz..

Bu kitap diğer okuduğum distopta konulu kitaplardan biraz farklıydı. Başta zorlansam da daha sonra hızlıca bitirmeyi başarabildim. Böylesi bir dünya sizce mümkün mü?

Kitaptaki en sevdiğim yer ile yazımı tamamlayacağım.

 “Ben keyif aramıyorum. Tanrı’yı istiyorum, şiir istiyorum, gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum. Günah istiyorum.“ “Aslında,” dedi Mustafa Mond, “siz mutsuz olma hakkını istiyorsunuz.” “Öyle olsun,” dedi Vahşi meydan okurcasına, “mutsuz olma hakkını istiyorum.”

Ek olarak; yazar kitaptaki karakterlerin isimlerini verirken sevdiği insanlardan esinlenmiş. Güzel detay 🙂

Bernard Marx – George Bernard Shaw ve Karl Marx

Lenina Crowne – Vladimir Lenin

Mustapha Mond – Mustafa Kemal AtatürkSir Alfred Mond

Kitap içinde yayınlandı

Kitap – Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley” için 2 yorum

  1. Boylesi bir dunyanin mumkun olabilecegini dusunmuyorum Arif. Burada siniflar arasinda gecis soz konusu degil ve bir sebeple insanlar bunu istemiyor (muhtemelen kullandiklari ilac yuzunden).

    Gunumuzde kitapta bahsedildigi gibi siniflarin oldugunu dusunuyorum ama siniflar arasinda gecis de mevcut. Gercek dunyada ise siniflar arasinda bir gecis olma ihtimali insanlara yasama umudu veriyor diye dusunuyorum.

    Arif, gunumuzde her seyin mumkun oldugu izlenimi veriliyor ama gercekte oyle degil. Medya ve internetin gucu sayesinde insanlari daha iyi kontrol etmek mumkun. Bunu yaparken de insanlara ozgur oldugu izlenimi verilmekte ve insalarin secimleri sebebiyle suanki durumda oldugu izlenimi verilmkete.

    Sanki para her seyi satin alabilirmis gibi, gunumezde parasi olan her seyi yapma ozgurlugune sahip. Yasalar var ve yasa karsisinda esitiz hikayesine inanmiyorum ve bunun gercek olmadigina dair kanitlari her gun goruyoruz (Pandora papers gibi).

    Beğen

  2. İkinizin de görüşlerine katılıyorum, gizliden gizliye distopik bir dünya içerisindeyiz. İlaçlar değil aldığımız ama Kadir’in bashettiği gibi başka yollarla çoğu zaman farkedemediğimiz bir şekilde uyuşturuluyoruz. Gözle görülmeyen gizli bir güç evvelden beri kontrolümüze sahip.. Kimileri çemberin dışına çıksa da büyük çoğunluk içeride olduğu müddetçe biraz nafile.. Gene de yaşamak güzel şey 🙂 herşeye rağmen..

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s